Böceklerin Uçuşundaki Tasarım Mucizesi
Uçmadan
bahsedildiğinde aklımıza çoğu zaman kuşlar gelir. Oysa yeryüzünde uçan canlılar sadece kuşlar değildir. Birçok böcek türü
kuşlarınkinden de üstün uçuş becerilerine sahiptir. Kral kelebeği Kuzey
Amerika'dan Orta Amerika'nın içlerine kadar uçabilir.4 Sinekler ve yusufçuklar
ise havada asılı durabilirler.
Evrimciler böceklerin 300 milyon yıl önce uçmaya
başladıklarını iddia eder. Buna karşın uçmaya başlayan ilk böceğin nasıl
kanatlandığı, nasıl havalandığı, havada nasıl kaldığı gibi temel sorulara
verdikleri hiçbir tutarlı cevap yoktur.
Evrimciler, sadece gövdedeki bazı deri tabakalarının
evrim geçirerek kanada dönüşmüş olabileceğini öne sürerler. Söz konusu iddianın
cılızlığını bildiklerinden olsa gerek, bunu doğrulayabilecek fosil örneklerinin
yetersiz olduğunu belirtmeyi de ihmal etmezler.5
Oysa sinek kanatlarındaki kusursuz tasarım, her türlü
"tesadüf" iddiasını geçersiz bırakmaktadır. İngiliz biyolog Robin
Wootton, "Sinek Kanatlarının Mekanik Tasarımı" başlıklı bir makalede
şöyle yazar:
"Sinek kanatlarının işleyişini öğrendikçe, sahip
oldukları tasarımın ne denli hassas ve kusursuz olduğunu daha iyi anlıyoruz...
Son derece elastik özelliklere sahip parçalar, havanın en iyi biçimde
kullanılabilmesi için, gerekli kuvvetler karşısında gerekli esnekliği
gösterecek biçimde hassasiyetle bir araya getirilmişlerdir. Sinek kanatlarıyla
boy ölçüşebilecek teknolojik bir yapı yok gibidir." 6
Öte yandan, sineklerin hayali evrimine delil
oluşturabilecek tek bir fosil bile yoktur. Ünlü Fransız zoolog Pierre Paul
Grassé "böceklerin kökeni konusunda tam bir karanlık içindeyiz"7
derken bunu itiraf eder. Şimdi evrimcileri karanlık içinde bırakan bu
canlıların bazı ilginç örneklerini birlikte inceleyelim.
Helikopterin İlham Kaynağı Yusufçuk
Yusufçuklar kanatlarını kendi üzerlerine katlayamaz.
Ayrıca uçma kaslarının kanatları hareket ettirme şekli diğer böceklerinkinden
farklıdır. Sırf bu özellikleri nedeniyle evrimciler yusufçukların "ilkel
böcekler" olduğunu iddia ederler.
Oysa "ilkel böcek" denen yusufçukların uçuş
sistemi bir tasarım harikasıdır. Dünyanın önde gelen helikopter üreticisi
Skorsky, son modelinin tasarımını yusufçuğu örnek alarak gerçekleştirmiştir.8
Bu projede Skorsky'e yardım eden IBM firması, yusufçuğun resmini bir
bilgisayara (IBM 3081) yükleyerek çalışmaya başlamıştır. Bilgisayarda,
yusufçuğun havadaki manevraları da göz önüne alınarak 2000 adet özel çizim
gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonunda yusufçuktan alınan örneklerle Skorsky''in
asker ve mühimmat taşımak için ürettiği yeni modeli ortaya çıkmıştır.
Doğa fotoğrafçısı Gilles Martin ise yusufçukları
incelemek amacıyla 2 yıl süren bir çalışma yürütmüştür.9 Bu çalışma sonunda
elde edilen bilgiler, bu canlıların son derece kompleks bir uçuş sistemine
sahip olduklarını göstermektedir.
Yusufçuğun vücudu, metalle kaplanmış izlenimi veren
halkalı bir yapıya sahiptir. Buz mavisinden bordoya kadar çeşitli renklerdeki
gövdenin üzerinde çaprazlama yerleşmiş iki çift kanat bulunur. Bu yapı
sayesinde, yusufçuk çok iyi bir manevra yeteneğine sahiptir. Uçuşu hangi hızda
ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçmaya başlayabilir. Veya
havada sabit durup avına saldırmak için uygun bir pozisyon bekleyebilir. Bu
durumda iken olduğu yerde kıvrak bir dönüş yaparak avına yönelebilir. Çok kısa
bir zamanda, böcekler için şaşırtıcı sayılabilecek bir hıza; saatte 40 km'ye
ulaşır (Olimpiyatlarda 100 m. koşan atletlerin hızı saatte 39 km kadardır).
Bu hızla avına çarpar. Çarpmanın şoku çok şiddetlidir.
Ama yusufçuğun zırhı hem çok sağlam hem de çok esnektir. Zırhın esnek yapısı
çarpmadan doğan enerjiyi emerek böceği rahatlatır. Ama aynı şeyi avı için
söylemek mümkün değildir. Yusufçuğun avı, çarpmanın yarattığı şok ile ya
tamamen sersemler ya da ölür.
Çarpışma sonrasında ise yusufçuğun en etkili silahları
olan arka bacakları devreye girer. Uçuş sırasında arkaya doğru kıvrık olan
bacaklar, hızla öne açılarak sersemlemiş olan avı havada yakalar. Artık sıra
çelikten farksız olan alt çeneye gelmiştir. Av kısa sürede parçalanarak yenir.
Çok yüksek hızlarda uçarken ani manevralar yapabilen
yusufçuğun görme yeteneği de kusursuzdur. Yusufçuk gözü, dünyanın en iyi böcek
gözü olarak kabul edilir. Her birinde 30.000 kadar ayrı mercek bulunan bir çift
göze sahiptir. İki yarım küreye benzeyen ve başının yarısı kadar yer kaplayan
gözler, böceğe çok geniş bir görüş sahası sağlar. Yusufçuk gözleri sayesinde
neredeyse arkasında olup bitenleri bile gözleyebilir.
Görüldüğü gibi yusufçuk her biri tek tek mükemmel yapıya sahip bir sistemler bütünüdür. Bu sistemlerin herhangi birindeki küçük bir eksiklik, diğer sistemlerin işe yaramamasına yol açacaktır. Ama sistemlerin hepsi kusursuzca yaratılmıştır ve bu sayede canlı yaşamını sürdürür.
Yusufçuğun kanatları
Yusufçuğu yusufçuk yapan en önemli özelliği
kanatlarıdır. Kanatların kullanılmasına imkan tanıyan uçuş mekanizmasının
kademeli evrim modeli ile açıklanması ise mümkün değildir. Her şeyden önce
kanat kavramı evrim için bir çıkmazdır. Çünkü kanatlar sadece bütünüyle
gelişmiş oldukları takdirde iş görür.
Bir an için herhangi bir dış etken nedeniyle, karadaki
bir böceğin genlerinde bir değişim (mutasyon) yaşandığını ve gövdedeki bazı
deri tabakalarında belirsiz bir değişim olduğunu varsayalım. Bunun üzerine yeni
mutasyonlar eklenerek 'tesadüfen' bir kanat oluşmuş olabileceğini öngörmek
tamamen akıl dışıdır. Çünkü gövdede meydana gelecek mutasyonlar, böceğe çalışır
bir kanat kazandırmadığı gibi karadaki hareket kapasitesini de iyice
azaltacaktır. Çünkü böcek henüz uçmasına yaramayan, ama kendine ağırlık yapan
bu yapıları taşımak zorundadır. Bu ise, bu böceği diğer hem cinslerine göre
daha dezavantajlı kılacaktır. Evrim teorisinin temeli olan doğal seleksiyon
mantığına göre, bu sakat canlının ve onun neslinin elenip yok olması gerekir.
Kaldı ki mutasyonlar çok nadir görünen
değişikliklerdir. Dahası canlılara her zaman zarar verir, çoğu zaman ölümcül
sakatlıklara yol açar. Dolayısıyla başlangıçtaki böceklerin gövdesindeki
oluşumların, küçük küçük mutasyonlarla yusufçuğun uçuş mekanizmasına dönüşmesi,
her yönden imkansızdır. Tüm bunların ardından şu soruyu soralım: Tüm
imkansızlıklara rağmen evrimcilerin senaryosu gerçekleşmiş olsa dahi, bu senaryoyu
doğrulayacak olan "ilkel yusufçuk" fosilleri neden bir türlü
bulunamamaktadır?
Elimizdeki en eski yusufçuk fosilleri ile bugün
yaşayan örnekleri arasında hiçbir fark yoktur. Bu en eski fosillerden önce
yaşamış hiçbir "yarım yusufçuk", "kanatları yeni yeni beliren
yusufçuk" kalıntısı yoktur.
Bu canlılar da, diğer türler gibi, bir anda ortaya
çıkmış ve bugüne kadar değişmeden gelmişlerdir. Yani, tüm bu canlıları Allah
yaratmıştır.
Böceklerin iskeletleri kitin adlı bir dizi eklemli
sert tabakadan meydana gelmektedir. Bu tabakalar dış iskelet yapısını
oluşturacak kadar sağlam nitelikte yaratılmıştır. Aynı zamanda uçma kaslarının
etkisiyle esneyebilme özelliğine de sahiptir. Kanatlar ise hem öne-arkaya hem
de yukarı-aşağı hareket edebilir. Kanatların bu hareketi, kendilerini gövdeye
bağlayan kompleks bir eklem yapısı sayesinde gerçekleşir. Yusufçuğun sırtında
biri önde diğeri arkada olmak üzere iki çift kanat vardır. Kanatlar karşıt
zamanlı olarak çalışır. Yani öndeki iki kanat yükselirken, arkadaki iki kanat
alçalır. Kanatların hareketi iki karşıt kas grubunun hareketi ile sağlanır.
Kasların bir ucu gövdenin içinde kaldıraç şeklindeki uzantılara bağlıdır. Bir
kas grubu kasılarak bir çift kanadın yükselmesini sağlarken, öteki kas grubu da
aynı oranda esneyerek ikinci çiftin alçalmasını sağlar. Helikopterler de aynı
yöntemle alçalıp yükselir. Bu nedenle yusufçukların diğer bir adı da helikopter
böceğidir.
Yusufçuğun Metamorfozu
Dişi yusufçuklar çiftleşme sonrası yeni bir çiftleşme
yapmak istemez. Ancak bu durum bilimsel adı Calopteryx virgo olan yusufçukların
erkekleri için bir engel teşkil etmez. Kuyruğundaki iki kancası ile erkek,
dişiyi boğazından yakalar (1). Dişi de ayaklarıyla erkeğin kuyruğunu iyice
sarar. Erkek kuyruk kısmındaki özel çıkıntıları kullanarak (2), önce dişiye
başka erkeğin yerleştirdiği spermleri olabildiğince temizler. Daha sonra sperm
açıklığındaki tohumlarını dişinin üreme açıklığına bırakır. Bu durum saatlerce
sürdüğünden bazen erkek ve dişi yusufçuğun beraber uçtuğu da olur. Yusufçuk
döllenmeden sonra olgunlaşan yumurtalarını bir göl veya havuzcuğa bırakır (3).
Yumurtadan çıkan larva 3-4 yılını suyun içinde geçirir (4). Bu süre içinde
yakalayabildiği her şeyi yiyerek iştahla beslenir (5). Bunun için, bir balığı
yakalayabilecek hızda yüzmesini sağlayan bir vücut ve avını parçalayabilecek
güçte çenelerle yaratılmıştır. Larva büyüdükçe vücudunu saran deri ona dar
gelir. Tam dört defa kendine dar gelen bu kıyafetini değiştirir. Son değişim
zamanı geldiğinde sudan çıkarak bir kamışa veya yosunlu bir kayaya tırmanmaya
başlar (6). Bacakları işlemez hale gelene kadar tırmanır. Ayaklarının ucundaki
kancalar sayesinde kendini sabitler. Bu sırada kayıp düşmek, ölmek demektir.

Bu son değişim, diğer dördünden daha farklıdır. Allah,
muhteşem bir yaratışla, larva halindeki canlıyı kusursuz bir uçucu haline
getirir.
İlk olarak eski larvanın sırtı çatlar (7). Çatlak
baştan sona doğru genişleyerek bir yarık halini alır. Bu yarığın içinden,
sudaki canlı ile hiçbir ilgisi olmayan bir başka canlı çıkmak için
çabalamaktadır. Son derece narin görünen bedenini, eski bedenin içinden çıkan
ve onu emniyet kemeri gibi saran bağlar tutmaktadır (8). Bu bağlar ideal bir
sağlamlık ve esneklikte yaratılmıştır. Eğer bağlar daha sert ve sağlam olsaydı,
böceğin yarığın içinden doğrulması imkansız olacaktı. Aksi durumda ise bağlar
yeni vücudu taşıyamayarak kopacaktı. Bu da henüz gelişmemiş olan larvanın suya
düşüp ölmesine neden olacaktı.

Öte yandan yusufçuğun kabuk değiştirme işlemini
kolaylaştıracak özel mekanizmalar devreye girer. Yusufçuğun yeni vücudu,
eskisinin içinde iken sıkışıp büzülmüştür. Bu vücudu "açabilmek"
için, özel bir pompa sistemi ve bu pompada kullanılan özel bir vücut sıvısı
yaratılmıştır. Yarıktan dışarı çıkan kısımlara vücut sıvısı pompalanarak,
böceğin sıkışıp büzüşmüş haldeki kısımları genişletilir (9). Bu arada işlemeye
başlayan kimyasal çözücüler, yeni bacaklara hiçbir zarar vermeden, eski
bacaklarla olan bağı koparır. Bacaklardan bir teki eski zırhın içine sıkışırsa
bu bir felaket olacaktır, ama işlem kusursuzca gerçekleşir. Bacaklar denenmeden
önce yirmi dakika kadar kuruyup sertleşmeleri beklenir.
Kanatlar ise önceden gelişmiştir, fakat katlı bir
durumdadır. Güçlü vücut kasılmaları ile kanat damarlarına vücut sıvısı
pompalanarak buradaki dokuların iyice gerginleşmesi sağlanır (10). Kanatlar
uzayıp gerildikten sonra kurumaları için bir süre daha beklenecektir (11).
Eski vücut tamamen terk edildikten ve kuruma işlemi de
tamamlandıktan sonra yusufçuk bütün ayakları ve kanatlarını bir denemeye tabi tutar.
Bacaklar tek tek bükülüp açılır, kanatlar ise kaldırılıp indirilir.
Nihayet böcek uçmak için tasarlanmış formunu
kazanmıştır. İnsan kendi gözüyle görmezse, bu kanatlı güzelliğin, sudan çıkan
tırtılımsı canlıyla aynı hayvan olduğuna inanamaz (12). Yusufçuk son olarak
pompalama işleminin başarıyla çalışması için fazla vücut sıvısının son
damlasını da dışarı atar. Artık metamorfoz tamamlanmıştır, böcek uçmaya
hazırdır.
Bu mucizevi dönüşümün nasıl ortaya çıktığını
düşündüğümüzde ise, evrim iddiasının akıl dışılığı ile bir kez daha yüzyüze
geliriz. Çünkü evrim teorisi, canlıların sadece tesadüfi değişikliklerin
sonucunda ortaya çıktıklarını iddia eder. Oysa yusufçuğun yaşadığı metamorfoz,
tek bir aşamasında bile en ufak bir hataya izin verilemeyecek son derece hassas
bir işlemdir. Bu aşamaların herhangi bir noktasında çıkacak ufacık bir pürüz,
metamorfozun tamamlanamamasına neden olacak ve dolayısıyla yusufçuğun sakat
kalmasıyla ya da ölmesiyle sonuçlanacaktır. Metamorfoz tam anlamıyla
"indirgenemez kompleks" bir süreçtir. Dolayısıyla açık bir tasarım
ispatıdır.
Kısacası, yusufçuğun metamorfozu, Allah'ın canlıları
ne denli kusursuz bir yaratılışla var ettiğini gösteren sayısız delilden
biridir. Allah tek bir böcekte muhteşem sanatını göstermektedir.
Uçuşun Mekaniği
Sineklerin kanatları, sinirler aracılığıyla iletilen
elektrik sinyallarine göre titreşir. Örneğin bir çekirgede her bir sinir
sinyali, kanadı çalıştıran kasın bir defa büzülmesine neden olmaktadır.
'Kaldırıcılar' ve 'indiriciler' olarak adlandırılan iki karşıt kas grubu, zıt
yönlerde çalışarak kanatların yukarı-aşağı hareket etmelerini sağlar.
Çekirgeler kanatlarını saniyede 12-15 kez çırpar, ama
küçük böcekler uçmak için aynı süre içinde daha sık kanat hareketi yapar.
Örneğin balarıları, eşek arıları ve sinekler saniyede 200-400 kez kanat
çırparken bu sayı tatarcıklarda ve 1 mm. boyundaki bazı parazitlerde 1000'e
kadar çıkmaktadır.10 Saniyede bin kez kanat çırpabilen, bu olağanüstü hareket
sonucunda, yanmayan, aşınmayan, yıpranmayan 1 mm.lik bir uçuş makinesi,
yaratılışın kusursuzluğunu gösteren açık bir delildir.
Bu uçuş makinelerini biraz daha yakından
incelediğimizde ise, sahip oldukları tasarıma olan hayranlığımız daha da artar.

Başta kanat çırpma hareketinin sinirler aracılığıyla
iletilen elektrik sinyallerine dayandığını söylemiştik. Ancak bir sinir
saniyede en fazla 200 sinyal yollayabilme kapasitesine sahiptir. Öyleyse küçük
uçucu böcekler saniyede 1000 kanat çırpışını nasıl gerçekleştirir?
Saniyede 200 kez kanatlarını çırpan sinekler, çekirgelerden
farklı bir sinir/kas ilişkisine sahiptir. Her 10 kanat çırpışı için sinirden
sadece 1 sinyal gelir. Ayrıca lifli kaslar olarak adlandırılan kanat kasları,
çekirgede bulunan kaslardan farklı çalışmaktadır. Uyarıcı sinir sinyalleri
kasların yalnızca uçuşa hazırlanmasını düzenlemekte, kaslar belli bir gerilime
ulaştıklarında kendi kendilerine büzülmektedir.
Sinekler, arılar, eşek arıları gibi bazı böcek
türlerinde ise, kanat çırpmayı "otomatik" hale getiren bir sistem
vardır. Bu böceklerde uçuşu sağlayan kaslar, gövdedeki kemiklere doğrudan bağlı
değildir. Kanatlar göğse bir tür menteşe işlevi gören bir eklemle bağlanır.
Kanatları hareket ettiren kaslar da göğsün alt ve üst yüzeylerine bağlı
bulunmaktadır. Bu kaslar büzüldüğünde de göğüs ters yönlerde gidip-gelmekte,
böylece de kanatlar aşağıya çekilmektedir.
Bir grup kasın büzülmesi otomatik olarak karşıt bir
kas grubunun gerilemesine ve daha sonra da kendiliğinden büzülmesine yol
açmaktadır. Yani bir "otomatik sistem" söz konusudur. Böylece bir kez
başlayan kanat hareketleri, sistemi denetleyen sinirlerden tersi bir uyarıcı
sinyal gelmedikçe kesintisiz sürmektedir.11
Bu haliyle uçuş mekanizması, kurulma yoluyla yayı
sıkıştırılan bir saatin çalışmasına benzetilebilir. Parçalar öyle
yerleştirilmiştir ki, tek bir hareket, kanatların çok kolay bir biçimde
çırpılmasını sağlamaktadır. Burada kusursuz bir tasarım olduğunu görmemek
imkansızdır. Allah'ın kusursuz yaratışı, açıkça ortadadır.
İtme Kuvvetini Sağlayan Sistem
Düzgün bir uçuş sağlamak için kanatların yalnızca
yukarı aşağı hareketi yeterli değildir. Kanatların ayrıca kaldırma ve itme gücü
sağlayabilmeleri için her kanat vuruşu sırasında hareket açılarını da
değiştirmeleri gereklidir. Böcek türlerine bağlı olarak kanatların belli bir
dönme esnekliği vardır. Bu esnekliği aynı zamanda uçuş için gerekli enerjiyi de
üreten dolaysız uçuş kasları sağlamaktadır.

Örneğin daha fazla yükselmek gerektiği zaman kanat
ekleminin arkasındaki bu kaslar daha fazla büzülerek kanat açısını
artırmaktadır. Yüksek hızlı fotoğraf tekniği kullanılarak yapılan
araştırmalarda, kanatların uçuş sırasında eliptik bir yörünge izledikleri
gözlenmiştir. Yani sinek kanatlarını sadece yukarı aşağı hareket ettirmemekte,
aksine suda kürek çeker gibi yuvarlak bir hareket yapmaktadır. İşte bu hareket,
dolaysız kaslar sayesinde mümkün olmaktadır.

Çok küçük gövdeli böcek türlerinin uçuş sırasında
karşılaştıkları en büyük sorun, havanın akışkanlığının dolayısıyla da yarattığı
direncin bu böcekler üzerinde hiçte azımsanmayacak boyutlara ulaşmasıdır. Bu
küçük böceklerde hava kanatlara adeta yapışmakta ve kanat veriminin düşmesine
neden olmaktadır.

Bu nedenle Forcipomya gibi kanat genişliği 1mm.'yi
geçmeyen sineklerin, hava direcini yenebilmek için kanatlarını saniyede 1000
kez çırpmaları gerekmektedir.
Buna karşın, araştırmacılar teorik olarak bu hızın
bile böceğin havalanmasına yeterli olamayacağını ve böceklerin başka
sistemlerden yararlandıklarını düşünmektedirler.
Örneğin bir tür parazit olan Encarsia gibi küçük
böcekler "çırpma ve silkme" olarak adlandırılan bir yöntemden
yararlanmaktadır. Bu yöntemde kanatlar en üst noktaya eriştiğinde birbirine
çarpmakta ve sonra da açılmaktadır. Açılırken önce kanatların sert bir damar
taşıyan ön kenarları birbirinden ayrılmakta ve arada oluşan alçak basınçlı
bölgeye hava akmaktadır. Bu hava akımı da kanatların çevresinde bir girdap
oluşturmakta ve kanat çırpışlarının kaldırma kuvvetine yardımda
bulunmaktadır.12
Sinekler havadaki konumlarını sabit tutabilmek için de
özel bir sistemle yaratılmıştır. Bazı sineklerin yalnızca bir çift kanadı
vardır, arka tarafta ise halter adında topuz biçiminde bir yapı vardır. Hiçbir
kaldırma kuvveti oluşturmamasına rağmen, bunlar ön kanatlarla birlikte
titreşir. Uçuş yönü değiştiğinde bu uzantılar hareket etmekte ve böceğin uçuş
yönünden sapmasını önlemektedir. Bu sistem bugün uçaklarda konum belirlemeye
yarayan jiroskop aletine benzemektedir.13
Böceklere Özel Solunum Sistemi
Sinekler, kendi büyüklükleri ile karşılaştırıldığında
son derece yüksek hızlarda uçar. Yusufçukların uçuş hızı saatte 40 km.'ye kadar
çıkabilir. Onlardan daha küçük olan at sineklerinin uçuş hızı ise saatte 50
km.ye erişebilmektedir. Bu hızlar, bir insanın saatte bir kaç bin kilometre
hızla uçmasıyla eşdeğerdir. İnsanlar bu hıza sadece jet uçakları sayesinde
ulaşabilirler. Ancak jet uçaklarının boyutunun da oldukça büyük olduğu
düşünülürse, sineklerin bu uçaklardan bile daha hızlı uçtukları anlaşılır.
Jetler sahip oldukları yüksek hız motorlarını
çalıştırabilmek için çok özel yakıtlar kullanır. Sineklerin uçuşu da yine
yüksek bir enerji gerektirir. Dahası, bu enerjiyi yakmak için bol miktarda
oksijene ihtiyaçları vardır. İşte bu yüksek oksijen gereksinimi, sineklerin ve
diğer böceklerin vücuduna yerleştirilen olağanüstü bir solunum sistemiyle karşılanır.
Bu solunum sistemi, bizimkinden çok farklıdır. Biz
havayı akciğerlerimize çekeriz. Oksijen burada kana karışır, sonra da kan
yoluyla tüm vücuda dağılır. Ama sineklerdeki oksijen gereksinimi o kadar
fazladır ki, oksijenin kan yoluyla hücrelere gitmesini bekleyecek zaman yoktur.
Bu nedenle çok özel bir sistem tasarlanmıştır. Hava, sinek vücudunun farklı
bölgelerine kılcal kanallar yoluyla dağılır. Aynı vücudu saran damar sistemi
gibi, çok sayıda kanala ayrılan bir de hava sistemi vardır. Bu sayede uçuş
kaslarını oluşturan hücreler oksijeni doğrudan bu kanallardan alır. Bu sistem
aynı zamanda saniyede 1000 devir gibi yüksek rakamlarla çalışan kasların
soğutulmasını da sağlamaktadır.
Bu sistemin çok
açık bir yaratılış örneği olduğu ise açıktır. Bu denli hassas bir tasarım, hiçbir tesadüfi süreçle açıklanamaz. Bu
sistemin evrimin iddia ettiği gibi kademeli olarak gelişmesi de imkansızdır.
Çünkü hava kanalları tam olarak kurulup çalışmadığı sürece, ara aşamalar
canlıya avantaj sağlamayacak, aksine solunum sistemini verimsiz hale getirip
ona zarar verecektir.
Baştan beridir incelediğimiz tüm bu sistemler,
sinekler gibi belki fazla önemsemediğimiz canlılarda dahi olağanüstü bir
tasarım olduğunu göstermektedir. Tek bir sinek dahi, Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu
gösteren bir mucizedir. Öte yandan, Darwinizm'in ortaya attığı hayali
"evrim süreci" ise, bu sineğin tek bir sistemini dahi oluşturmaktan
uzaktır.
Allah Kuran'da insanları bu gerçek üzerinde düşünmeye şöyle davet eder:
Ey insanlar,
(size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta
olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek
bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri
alamazlar. İsteyen de
güçsüz, istenen de. (Hac Suresi, 73)
Yorumlar
Yorum Gönder