Kusursuz Uçuş Makineleri: Kuşlar
Evrimciler, kuşların bir şekilde evrimleşmiş
olmaları gerektiğine inandıkları için, bu canlıların sürüngenlerden
geldiklerini iddia ederler. Oysa, kara canlılarından tamamen farklı bir yapıya
sahip olan kuşların hiçbir vücut mekanizması kademeli evrim modeli ile
açıklanabilir durumda değildir. Her şeyden önce kuşu kuş yapan en önemli
özellik, yani kanatlar, evrim için çok büyük bir çıkmazdır. Türk evrimcilerden
Engin Korur, kanatların evrimleşmesinin imkansızlığını şöyle itiraf eder:
"Gözlerin ve kanatların ortak özelliği
ancak bütünüyle gelişmiş bulundukları takdirde vazifelerini yerine
getirebilmeleridir. Başka bir deyişle, eksik gözle görülmez, yarım kanatla
uçulmaz. Bu organların nasıl oluştuğu doğanın henüz iyi aydınlanmamış
sırlarından birisi olarak kalmıştır."16
Görüldüğü gibi, kanatların bu kusursuz
yapısının nasıl olup da birbirini izleyen tesadüfi mutasyonlar sonucunda
meydana geldiği sorusu tümüyle cevapsızdır. Bir sürüngenin ön ayaklarının,
genlerinde meydana gelen bir bozulma (mutasyon) sonucunda nasıl kusursuz bir
kanada dönüşeceği asla açıklanamamaktadır.
Ayrıca, bir kara canlısının kuşa dönüşebilmesi
için sadece kanatlarının olması da yeterli değildir. Kara canlısı, kuşların
uçmak için kullandıkları diğer birçok yapısal mekanizmadan yoksundur. Örneğin,
kuşların kemikleri kara canlılarına göre çok daha hafiftir. Akciğerleri çok
daha farklı bir yapı ve işleve sahiptir. Değişik bir kas ve iskelet yapısına
sahiptirler ve çok daha özelleşmiş bir kalp-dolaşım sistemleri vardır. Bu
mekanizmalar, yavaş yavaş, "birikerek" oluşamaz. Kara canlılarının
kuşlara dönüştüğü teorisi bu nedenle tamamen bir safsatadır.
Kuş Tüylerinin Yapısı
Kuşların sürüngenlerden evrimleştiğini iddia eden
evrim teorisi, bu iki ayrı canlı sınıfı arasındaki dev farkları asla
açıklayamamaktadır. Kuşlar; içi boş hafif kemiklerden oluşan iskelet yapıları,
kendilerine özgü akciğer sistemleri, sıcakkanlı metabolizmaları gibi
özellikleriyle sürüngenlerden çok farklıdır. Kuşlarla sürüngenlerin arasına
aşılmaz bir uçurum koyan bir başka özellik ise, tamamen kuşlara has bir yapı
olan tüylerdir.
Tüyler kuşları bu kadar ilginç kılan estetik
unsurlardan en önemlisidir. "Tüy gibi hafif" sözü tüyün o zarif
yapısındaki mükemmelliği açıklar niteliktedir.
Temelde
protein yapısına sahip olan tüyler keratin adı verilen bir maddeden
yapılmıştır. Keratin, derinin alt tabakalarındaki yaşlı hücrelerin besin ve
oksijen kaynaklarından uzaklaşarak ölmesi ve yerlerini genç hücrelere terk
etmesi sonucu oluşan sert ve dayanıklı bir maddedir.
Kuş
tüylerindeki tasarım hiçbir evrimsel süreçle açıklanamayacak kadar komplekstir.
Bilim adamı Alan Feduccia, “mekanik aerodinamik mükemmellik sağlayan” tüylerin,
“büyüleyici bir yapısal kompleksliğe sahip” olduğunu söyler.17
Bir
evrimci olmasına rağmen Feduccia, ayrıca şunu da itiraf eder:
Tüyler
uçuş için kusursuzca bir uygunluk içindedirler; çünkü hafiftirler,
sağlamdırlar, aerodinamik şekle sahiptirler ve birbirine geçen kancalı girift
yapıları vardır.18
Tüylerdeki
bu tasarım, Charles Darwin'i de çok düşündürmüş, hatta tavus kuşu tüylerindeki
mükemmel estetik kendi ifadesiyle Darwin'i "hasta etmiş"ti. Darwin,
arkadaşı Asa Gray'e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta "gözü düşünmek
çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme
alıştırdım" dedikten sonra şöyle devam ediyordu:
Şimdilerde
ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir
tavus kuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor. 19
Tüycükler ve Çengeller
Eğer bir kuş tüyünü mikroskop altına alır ve incelersek, karşımıza olağanüstü bir tasarım çıkar. Tüylerin ortasında hepimizin bildiği uzun ve sert bir boru vardır. Bu borunun her iki tarafından yüzlerce tüy çıkar. Boyları ve yumuşaklıkları farklı olan bu tüyler kuşa aerodinamik özellik kazandırır. Ancak daha da ilginç olanı, bu tüylerin herbirinin üzerinde de, "tüycük" denilen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan çok daha küçük tüylerin bulunmasıdır. Bu tüycüklerin üzerinde ise "çengel" adı verilen minik kancalar vardır. Bu kancalar sayesinde her tüycük birbirine sanki bir fermuar gibi tutunur. Bu muhteşem yaratılışı daha yakından görmek için turna kuşunun tüylerinin yalnızca birisini ele alalım. Bu tek tüyün üzerinde, tüy borusunun her iki yanında uzanan 650 tane incecik tüy vardır. Bunların her birinde ise 600 adet karşılıklı tüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biri ise, 390 tane çengelle birbirlerine bağlanır. Çengeller bir fermuarın iki tarafı gibi birbirine kenetlenmiştir. Birbirine çengellerle kenetlenen tüycükler, o kadar bitişiktir ki, duman üflendiği takdirde bile aralarından geçemez. Çengeller herhangi bir şekilde birbirinden ayrılırsa, kuşun bir silkinmesi veya daha ağır hallerde gagasıyla tüylerini düzeltmesi tüylerin eski haline dönmesi için yeterlidir.
Kuşlar hayatlarını devam ettirebilmek için tüylerini daima temiz, bakımlı ve her an kullanıma hazır tutmak zorundadır. Tüylerin bakımı için kuyruklarının dibinde bulunan yağ keselerini kullanır. Gagalarıyla bu yağdan bir miktar alarak, tüylerini temizler ve parlatır. Bu yağ, yüzücü kuşlarda, suyun içinde veya yağmur altındayken suyun deriye ulaşmasına engel olur.
Dahası
kuşlar tüylerini kabartarak, soğuk havalarda vücut ısılarının düşmesini
engeller. Sıcak havalarda ise tüylerini vücutlarına yapıştırarak, vücutlarının
serin kalmasını sağlar.20
Tüy Tipleri
Vücudun
çeşitli yerlerinde bulunan tüylerin her birinin görevi farklıdır. Kuşun
karnındaki tüyle kanat ve kuyruk tüyleri birbirinden farklı özelliklere
sahiptir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini
yerine getirir. Kanat tüyleri ise, kanat çırpma esnasında açılarak yüzeyi
genişletecek ve kaldırma kuvvetini artıracak bir yapıdadır. Kuşun kanadını
aşağı doğru çırpması sırasında, tüyler birbirlerine yakın duruma gelerek,
aralarından hava sızması engellenir. Kanatların yukarıya doğru kalkışı
esnasında ise tüyler iyice açılarak aralarından havanın geçmesine elverişli bir
pozisyon alır.21 Kuşlar, uçabilme yeteneklerini koruyabilmek için belirli
dönemlerde tüy döker. Yıpranmış ya da yırtılmış büyük tüyler, görevlerini tam
olarak yerine getiremedikleri için hızla yenilenir.
UÇUŞ MAKİNESİNİN ÖZELLİKLERİ
Kuşları
incelediğimizde, vücutlarının tüm özelliklerinin uçuş için özel olarak tasarlandığını
görürüz. Öz kütlenin düşürülmesi ve böylece ağırlığın azaltılması için
kemiklerin içi boş olarak yaratılmış ve vücuda hava keseleri yerleştirilmiştir.
Dışkının katı olmayıp yarı sıvı olması vücutta gereksiz su tutulmasını ve
böylece ağırlığın artmasını engeller. Tüyler de hacimlerine karşılık son derece
hafif yapılardır.
Kuşlardaki
bu özel yapıları sırayla inceleyelim.
1- İskelet
Kuş
kemiklerinin içi boş olmasına rağmen, iskelet, hayvanın sahip olduğu kuvvete
oranla fazlasıyla güçlüdür. Örneğin 18 cm. uzunluğundaki kocabaş kuşu, bir
zeytin çekirdeğini kırmak için gagasıyla ona 68,5 kg.lık bir basınç
uygulayabilir. Kara canlılarınınkinden daha "derli-toplu" bir yapıya
sahip olan kuş iskeletinde omuz, kalça ve göğüs kemerleri birbirine kaynaşmış
bir şekilde birleşiktir. Bu tasarım kuşa daha sağlam bir yapı kazandırmaktadır.
İskeletin bir başka özelliği, başta belirttiğimiz gibi diğer bütün omurgalı
canlıların iskeletinden hafif olmasıdır. Örneğin bir güvercinin iskeleti,
hayvanın vücut ağırlığının toplamının sadece % 4.4'ünü oluşturmaktadır. Bir
Fregat kuşunun kemiklerinin toplamı ise 118 gr gelmektedir ve bu miktar,
hayvanın tüylerinin toplam ağırlığından daha azdır.
2- Solunum Sistemi
Kara
canlılarıyla kuşların solunum sistemleri de birbirlerinden tamamen farklı
prensiplerle çalışır. Bunun sebebi kuşların oksijen ihtiyacının kara
canlılarına göre çok daha fazla olmasıdır. Örneğin, bir kolibri kuşunun oksijen
ihtiyacı bir insanınkinin neredeyse 20 katıdır. Dolayısıyla, bir kara
canlısının akciğeri, kuşun ihtiyacı olan yeterli oksijeni sağlayamaz. Bu
nedenle, kuşların akciğerleri çok farklı bir tasarımla yaratılmıştır.
Kara
canlılarının akciğerleri "çift yönlü" bir yapıya sahiptir: Nefes alma
sırasında, hava akciğerdeki dallanmış kanallar boyunca ilerler ve küçük hava
keseciklerinde son bulur. Oksijen-karbondioksit alışverişi burada
gerçekleştirilir. Ancak daha sonra, kullanılmış olan bu hava, tam ters yönde
hareket eder ve geldiği yolu izleyerek akciğerden çıkar, ana bronş yoluyla da
dışarı atılır.
Kuşlarda
ise hava akciğer kanalı boyunca "tek yönlü" hareket eder.
Akciğerlerin giriş ve çıkış kanalları birbirlerinden farklıdır ve hava daimi
olarak akciğer içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kuş, havadaki oksijeni
kesintisiz olarak alabilir. Böylece kuşun yüksek enerji ihtiyacı karşılanmış
olur. Ünlü bir biyokimyacı olan Michael Denton, Evolution: A Theory In Crisis
(Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) isimli eserinde bu konuyu şöyle açıklar:
"Kuşlarda
ana bronş, akciğer dokusunu oluşturan tüplere ayrılır. Parabronşi diye
adlandırılan bu tüpler sonunda tekrar birleşerek, havanın akciğerler boyunca
tek bir yönde devamlı akımını sağlayacak sistemi meydana getirirler...
Kuşlardaki akciğerlerin yapısı ve genel solunum sisteminin çalışması tümüyle
kendine özgüdür. Kuşlardaki bu "avien" sistemi başka hiçbir omurgalı
akciğerinde bulunmaz. Bu sistem bütün kuş türlerinde aynıdır."22
Kitabın
devamında ise bu kadar mükemmel bir sistemin kademeli evrimle oluşamayacağını
şu şekilde belirtir:
"Böyle
tamamen değişik bir solunum sisteminin, azar azar küçük değişiklerle standart
omurgalı dizaynından evrimleşmiş olduğu iddiası, düşünülmeden ortaya atılmış
bir tezdir. Solunum faaliyetinin bu evrim süresince hiç aksamadan korunması,
organizmanın hayatını sürdürmesi için gereklidir. En küçük bir eksik fonksiyon
ölümle sonuçlanacaktır. Kuş akciğeri de, içinde dallanmış olan parabronşlar ve
bu parabronşlara hava sağlanmasını garanti eden hava kesesi sistemi ile
birlikte en üst düzeyde gelişmiş olana kadar ve beraberce, iç içe geçmiş mükemmel
bir şekilde işlevini yapana kadar, bir solunum organı olarak görev
yapamaz."23
Kısacası,
kara tipi akciğerden hava tipi akciğere geçiş, ara geçiş safhasında bulunan bir
akciğerin hiçbir işlevselliğinin olmaması sebebiyle mümkün değildir. Akciğeri
çalışmayan bir canlı ise birkaç dakikadan fazla yaşayamaz. Çünkü mutasyonların
kendisini tesadüfen kurtarmalarını bekleyecek milyonlarca yılı yoktur.
Kuş
akciğerinin bu benzersiz yapısı, uçuş için gerekli olan yüksek miktarda oksijen
ihtiyacını karşılamaya yönelik, çok mükemmel bir tasarımın varlığını
göstermektedir. Yalnızca kuşlara özgü bu anatominin bilinçsiz mutasyonların
amaçsız bir sonucu olamayacağını görmek için, biraz sağduyu yeterlidir. Açıktır
ki kuş akciğeri, canlıların Allah tarafından yaratıldıklarının sayısız
delilinden sadece biridir.
3-Denge Sistemi
Allah
tüm canlılar gibi kuşları da kusursuz bir biçimde yaratmıştır. Bu gerçek, her
detayda kendini belli eder. Kuşların vücutları uçuştaki muhtemel bir
dengesizliği engellemek için özel bir tasarımla var edilmiştir. Hayvanın uçuş
sırasında öne doğru eğikleşmesini engellemek için, kafası özel olarak hafif
kılınmıştır: Ortalama bir kuşun kafasının ağırlığı, vücut ağırlığının yalnızca
%1' ini oluşturur.
Tüylerin
aerodinamik yapısı da kuşların denge sistemindeki önemli bir özelliktir.
Özellikle kanat ve kuyruk bölgelerindeki tüyler, kuşa çok etkili bir denge
sistemi sağlar.
Bu
özellikler, bir doğanın (falcon pereginus) saatte 384 km. hızla avına dalarken,
hiçbir şekilde dengesini yitirmemesini sağlar.
4- Güç ve Enerji Problemi
Bir
olaylar zinciri şeklinde ortaya çıkan her bir süreç, ister biyoloji, ister
kimya veya fizik bilimlerini ilgilendirsin, "enerjinin korunumu
prensibi"ne uygun olarak gelişir. Bunu özetle "belli bir işin
yapılabilmesi için belirlenmiş miktarda enerji gereklidir" şeklinde de
anlatabiliriz.
Enerjinin
korunumu prensibinin çarpıcı bir örneğini, kuşların uçuşunu gözlemlediğinizde
bulabilirsiniz. Göçmen kuşların, uçuşa başlamadan önce, yolculuklarını
tamamlamalarını sağlayacak miktarda enerji depolamaları şarttır. Buna karşın,
uçmanın bir diğer şartı da mümkün olduğunca hafif olabilmektir. Uçabilmek için,
bedeli ne olursa olsun fazla kilolardan kaçınılmalıdır. Bu arada yakıtın da
mümkün olduğunca verimli olması şarttır. Yani yakıt minimum ağırlıkta
tutulurken, verdiği enerjinin maksimum olması gereklidir. Bunların hepsi kuşlar
için çözümlenmiş olması gereken problemlerdir.
İlk
adım en ekonomik uçuş hızının tespit edilmesidir. Eğer kuş çok yavaş uçacak
olsa, havada asılı kalması için çok enerji sarf etmesi gerekecektir. Çok hızlı
uçacak olsa, bu sefer de meydana gelen hava direncini aşmak için çok yakıt
tüketmesi gerekecektir. Bu durumda yakıtın en az tüketilmesi için ideal değerde
bir uçuş hızının gerektiğini görürüz. Bu arada şunu da hatırlatmak gerekir ki,
iskeletlerinin ve kanatlarının aerodinamik yapılarındaki farklılar nedeniyle
her kuş için farklı bir ideal hız geçerlidir.
Bu
enerji sorununu altın yağmur kuşu (Pluvialis dominica fulva) üzerinde
inceleyelim: Bu kuş, kışı geçirmek için her yıl Alaska'dan Hawaii'ye göç eder.
Durmaksızın yaptığı uçuşu sırasında rotası üzerinde hiç ada bulunmaz.
Dolayısıyla kuşun uzun yolculuğu sırasında hiçbir dinlenme imkanı yoktur.
Varış, başlangıç noktasından 4000 km uzaktadır ve bu mesafe aralıksız yaklaşık
250 bin kanat çırpışını gerektirir. Yolculuğun tümü 88 saaten fazla sürer.
Kuşun
yolculuğa başlarken ağırlığı 200 gramdır. Bunun 70 gramı, yolda yakıt olarak
kullanılacak yağlardan oluşur. Ancak kuş bilimciler, bir altın yağmur kuşunun
bir saat uçmak için harcadığı enerjiyi tespit etmiş ve kuşun 88 saatlik uçuş
için en az 82 gram yakıt harcayacağı sonucuna varmışlardır. Yani kuşun 12
gramlık bir açığı vardır ve hesaplara göre Hawai'ye varmadan yüzlerce kilometre
önce enerjisinin bitmesi ve denize düşmesi gerekmektedir.
Ama
bu hesaba rağmen altın yağmur kuşları hiçbir zaman denize düşmez ve her sene
başarıyla Hawai'ye ulaşır. Peki bu canlıların sırrı nedir?
Bu
kuşları yaratan Allah, onlara uçuşlarını kolaylaştıracak ve verimlileştirecek bir
yöntem ilham etmiştir. Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçar.
Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli
oluşturur. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o
kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık % 23'lük bir enerji tasarrufu
sağlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış
olur. Bu artan yağ ise gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi
durumunda kullanılacak yedek yakıttır.24
Bu
olağanüstü durum karşısında şu soruları sormak gerekir:
Uçuş
için ne kadar yağ gerektiğini kuş nereden bilir?
Bu
kadar yağı tam yolculuk öncesi nasıl ayarlayabilir?
Uçuş
mesafesini ve tam olarak ne kadar yakıt tüketileceğini nasıl hesaplar?
Kuş
Hawai'nin Alaska'dan daha iyi koşullarda olduğunu nereden bilir?
Kuşların
bu bilgilere ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yapmaları ve bu hesaplara uygun
toplu uçuşlar gerçekleştirmeleri imkansızdır. Bu ise, yaptıkları işlerin
gerçekte kuşlara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç
tarafından yönlendirildiklerini gösterir. Nitekim Kuran'da "dizi dizi uçan
kuşlar"a dikkat çekilmekte ve bu canlıların Allah'ın kendilerine ilham
ettiği bir bilince sahip oldukları haber verilmektedir:
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi
uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve
tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nur
Suresi, 41)
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)
Sindirim Sistemi
Uçmak
çok fazla güç gerektirir. Bu nedenle kuşlar, vücut kütlelerine oranla en fazla
kas dokusuna sahip canlılardır. Metabolizmaları da kasların harcadığı güçle
doğru orantıda ayarlanmıştır. Bir canlının metabolik hızı, ısıdaki 10 derecelik
bir artışla ortalama iki katına çıkar. Bir serçenin 42 derecelik, bir ardıç
kuşunun 43.5 derecelik vücut sıcaklıkları ise, metobolizmalarının ne kadar
hızlı çalıştığını gösterir. Bir kara omurgalısına ancak ölüm getirecek olan bu
vücut ısısı, enerji tüketimini ve böylece gücü artıran bir etken olarak, kuşlar
için hayati önem taşır.
Kuşlar
bu derece fazla enerji sarf ettikleri için, yedikleri besinleri de çok iyi
biçimde sindirecek bir yapıya sahiptir. Kuşların sindirim sistemi, alınan
besinin en verimli şekilde değerlendirilmesini sağlar. Örneğin büyümekte olan
yavru leylek, yediği 3 kg. besinle 1 kg. ağırlık kazanır. Bu oran, aynı besinlerle
beslenen memelilerde 10 kg.'a karşılık 1 kg. ağırlıktır. Kuşların dolaşım
sistemi de, yine yüksek enerji ihtiyacına uygun olarak yaratılmıştır. İnsanın
kalbi dakikada ortalama 78 kere çarparken, bu sayı serçede 460, sinek kuşunda
615'tir. Aktif uçma çok yüksek bir enerji gerektirdiği için, kan dolaşımı da
kara canlılarına göre çok daha hızlı gerçekleşmektedir. Bu yüksek metabolik hız
ve enerji sarfiyatı için gerekli olan oksijen, özel "hava tipi"
akciğerler aracılığıyla vücuda alınır.
Kuşlar
bu denli yüksek enerji harcarlar, ama bu enerjiyi de çok yüksek verimle
kullanır. Kara canlılarıyla karşılaştırıldığında, enerji sarfiyatları kadar
verimlilikleri de çok yüksektir. Örneğin göç sırasında bir kırlangıç her
kilometre 2.5 kilokalori harcarken, bu küçük bir memelide 41 kilokaloridir.
Kuşları
kara canlılarından ayıran bu özelliklerin hiçbiri mutasyonlarla ortaya çıkamaz.
Eğer rastgele mutasyonlarla bu özelliklerden herhangi birisinin meydana geldiği
farz edilse bile –ki bu imkansızdır- bu özellik dahi tek başına hiçbir anlam
ifade etmeyecektir. Uçmak için gerekli olan yüksek miktarda enerjiyi sağlayan
metabolizmanın oluşması, hava tipi bir akciğer olmaksızın hiçbir işe
yaramayacak, aksine yetersiz oksijen alımından dolayı canlının boğularak
ölmesine yol açacaktır. Öncelikle hava tipi akciğerin oluşması durumunda ise,
canlı gereğinden çok daha fazla oksijen alacak ve bunun sonucunda zarar
görecektir. Bir başka imkansızlık iskelet yapısından kaynaklanır: Kuş, bir
şekilde hava tipi bir akciğere ve metabolik adaptasyonlara sahip olsa bile,
yine de havalanamayacaktır. Zira canlı ne kadar güçlü olursa olsun, bir kara
canlısının ağır ve nispeten ayrık iskelet yapısıyla havalanması mümkün
değildir. Kanatların oluşması ise, başta da değindiğimiz gibi, apayrı ve yine
kusursuz bir "tasarım" gerektirir.
Tüm
bunlar bizi tek bir sonuca ulaştırır: Kuşların kökenini, tesadüfi bir gelişimle
ve dolayısıyla evrim teorisiyle açıklamak imkansızdır. Yeryüzündeki binlerce
farklı kuş türü, bugün kuşların sahip olduğu tüm bedensel özelliklere sahip
olarak "bir anda" var olmuştur. Bir diğer deyişle, Allah tarafından
ayrı ayrı yaratılmıştır.
MÜKEMMEL UÇUŞ TEKNİKLERİ
Albatroslardan
akbabalara kadar tüm kuşlar, rüzgardan yararlanmalarını sağlayacak uçuş
yöntemleri ile birlikte yaratılmıştır.
Uçmak çok fazla enerji gerektiren bir iştir. Bunun için kuşlar, gelişmiş göğüs kasları, büyük bir kalp ve hafif bir iskelete sahip bir bedenle yaratılmıştır. Kuşlardaki üstün yaratılış örnekleri sadece bedenleri ile sınırlı değildir. Çoğu kuşa uçmak için gerekli olan enerjiyi azaltacak yöntemler de ilham edilmiştir.
Kerkenez,
Avrupa, Asya ve Afrika'da çok bilinen yırtıcı bir kuştur. Kerkenezin çok ilginç
bir özelliği vardır: Rüzgarla karşılaştığı zaman kafası görünmeyen bir el ile
tutuluyormuşçasına tamamen hareketsiz kalır. Gövdesi rüzgara göre
yalpalanmasına rağmen, kafası sabittir. Bu sayede kuşun görüş yeteneği her
türlü sarsıntıya rağmen hep mükemmeldir. Bu yöntem savaş gemilerinde kullanılan
ve denizdeki çalkantılara rağmen silahları hedefe bağlı tutan jiroskoba
benzemektedir. Bu neden kerkenezin kafası, bilim adamlarınca
"jirostabilize kafa" olarak adlandırılır.25
Zamanlama Tekniği
Kuşlar
uçarak avlanma sürelerini azami verim alacak şekilde düzenler. Kerkenezlerin
ana besin kaynağı tarla faresidir. Tarla faresi toprağın altındaki oyuklarda
yaşar ve beslenmek için her iki saatte bir yeryüzüne çıkar. Kerkenezler de
avlanmalarını tarla faresinin beslenme vaktine göre ayarlar. Gündüz
avlanmalarına karşın, avlarını bekletir ve akşam karanlığında yerler. Bu sayede
gün boyunca boş mide ile uçar ve dolayısıyla ağırlıklarını azaltmış olur. Bu
yöntem uçuş için harcanan enerjiyi azaltır. Kerkenezin bu sayede %7'lik bir
enerji tasarrufu yaptığı hesaplanmıştır.26
Rüzgarda Süzülme
Kerkenezler
avlanırken, harcadıkları enerjiyi rüzgarı kullanarak da azaltır. Kanatları
üzerindeki hava akımını artırmak için rüzgarda süzülür ve eğer yeterli rüzgar
varsa havada kanatları açık şekilde "asılı" kalabilir. Hava akımının
yerden yukarıya doğru olması da onlara ayrı bir avantaj sağlayacaktır.
Hava
akımlarından yararlanarak enerji sağlayıp, bunu uçarken kullanmaya
"süzülme" denir. Kerkenez, bu yeteneğe sahip birçok kuştan sadece
biridir. Süzülebilme özelliği bu türlerin havadaki üstünlüğünün bir işaretidir.
Süzülerek
uçuşun başlıca iki yararı vardır.
Birincisi,
yiyecek ararken ya da avlanma alanını diğer kuşlardan korurken, havada
kalabilmek için gerekli enerjiyi azaltır. İkincisi, kuşa çok daha uzun uçuşlar
yapabilme olanağı verir. Süzülerek uçan bir martı, kanat çırparken harcadığı
enerjinin %70'ini tasarruf eder.27
Hava Akımlarından Gelen Enerji
Bir
kuş, hava akımlarından farklı şekillerde enerji elde edebilir: Bir yamaçtan
süzülen kerkenezin ya da denize inen sarp kayalıklardan aşağıya süzülen bir
martının yukarı çıkan hava akımını kullanarak yaptığı uçuşlar "eğimli
süzülme" diye adlandırılır.
Bir
tepenin üzerinden kuvvetli bir rüzgar estiği zaman, hava akımı hareketsiz
dalgalar şekline dönüşür. Kuşlar bu dalgaları kullanarak da dalga süzülmesi
yapabilir.
Sümsükkuşu
ve diğer deniz kuşları, adaların neden olduğu bu çeşit hareketsiz dalgaları
kullanır. Ender olarak kuşlar, gemilerin üzerinde süzülen martıların yaptığı
gibi, daha küçük engellerin oluşturduğu havayı kullanarak da süzülür.
Kuşun
yukarı doğru süzülmesini sağlayan akımlar, daha çok hava cephelerinde görülür.
Hava
cepheleri; hava kütleleri arasındaki sınırlardır. Kuşların bu cepheleri
kullanarak yaptığı süzülmeler "cephe süzülmeleri" olarak bilinir.
Kıyı boyunca denizden esen rüzgarların oluşturduğu cepheler, ancak araştırma
radarlarının bu cepheler içinde süzülen kılıç kırlangıcı sürülerini saptaması
ile keşfedilmiştir. Kalan iki yöntem ise ısı dalgaları ile süzülme ve rüzgar
değişimleri ile süzülmedir.
Isı
dalgalarını kullanarak süzülme, genel olarak dünyanın ılıman kesimlerinde,
özellikle kıtaların iç bölgelerinde görülür. Toprak güneşle ısındığı zaman,
hemen üzerindeki hava tabakası da ısınır ve hafifleyerek bir ısı dalgası
halinde atmosferde yükselir. Bu olay, toz fırtınası ya da ısınan havanın dönerek
yükseldiği hortum şeklinde gözlenebilir.
AKBABALAR VE SÜZÜLME TEKNİĞİ
Akbabalar,
yeryüzünü gözlerken elverişli bir yükseklikte süzülebilmek için, ısı
dalgalarına dayalı özel bir yönteme sahiptir. Bir ısı dalgasından diğerine
süzülerek gün boyunca çok geniş bir alan üzerinde uçar.
Sabah
güneş doğarken ısı dalgaları yükselmeye başlar. Önce küçük akbabalar, daha
zayıf olan ısı dalgaları ile yükselir. Hava ısındıkça, onları daha büyük
akbabalar izler. Akbabalar, ısınan havanın yarattığı yukarıya doğru çekim
alanında adeta yüzerek yükselir. En hızlı yükselen hava, ısı dalgasının
merkezindeki havadır. Yerçekimi ile ısınan havanın kaldırma kuvvetini
dengelemek için havada daireler çizer. Daha yükseklere çıkmak istediklerinde
ısı dalgasının merkezine yaklaşırlar ve buradaki daha hızlı yükselen havayı
kullanarak yükselir.
Isı
dalgaları diğer avcı kuşlar tarafından da kullanılır. Leylekler de özellikle
göç sırasında ısı dalgalarını kullanır. Orta Avrupa'da yuva yapan beyaz leylek,
kışı Afrika'da geçirmek için yaklaşık 7000 km. uzağa göç eder. Eğer tüm yolu
kanat çırparak geçmeye kalksa yolculuk boyunca dört yerde konaklaması
gerekecektir. Ama beyaz leylek günün 6-7 saati ısı dalgaları arasında planör
uçuşu yaparak yolculuğunu üç haftada, enerjisinin büyük bir kısmını tasarruf
etmiş olarak tamamlar.
Su
karadan daha yavaş ısındığı için, denizler üstünde ısı dalgaları oluşmaz. Bu
nedenle göç eden kuşlar uzun deniz geçişlerinden kaçınır. Avrupa'dan Afrika'ya
göç eden leylekler ve diğer yırtıcı kuşlar, ya İber Yarımadası üzerinden
Cebelitarık Boğazı yoluyla ya da Balkanlar üzerinden İstanbul Boğazı yoluyla
geçer.
Albatros,
sümsükkuşu, martı ve öteki deniz kuşları ise, yüksek dalgaların oluşturduğu
hava akımını kullanır. Dalga tepeleri üzerinde uçan bu deniz kuşları, yukarıya
doğru sapan havanın kaldırma kuvvetini kazanır. Albatros dalgaların üstünde
süzülürken sık sık rüzgara doğru keskin bir şekilde döner ve hızla yükselir.
10-15 metre yükseldikten sonra yeniden döner ve süzülmeyi sürdürür. Burada kuş,
rüzgar değişiminden enerji kazanmaktadır. Deniz yüzeyine değen havanın hızı
azalır. Bu yüzden, yükselen albatros daha hızlı hava akımı ile karşılaşır.
Yeterli bir hıza ulaştıktan sonra yeniden döner ve dalgalar üzerinde süzülmeye
devam eder. Yelkovankuşu gibi küçük kuşlar da dalgalar üzerinde süzülürken aynı
tekniği uygulayabilir.
KUŞ YUMURTALARINDAKİ TASARIM
Kuşlardaki
yaratılış mucizeleri kanatları, tüyleri ya da göç yetenekleriyle sınırlı
değildir. Bu canlılardaki olağanüstü tasarımlardan biri de yumurtalarında
ortaya çıkar.
Bize
çok basit gibi görünen tavuk yumurtasının kabuğunda, golf topu girintilerini
andıran 15 bin kadar gözenek bulunur. Daha küçük bazı kuşların yumurtaları ise,
ancak mikroskop altında görülebilen süngersi bir kabuğa sahiptir. Bu girintili-çıkıntılı
yapılar, kuş yumurtasına büyük bir esneklik kazandırmakta ve darbelere karşı
direncini artırmaktadır.
Yumurta
tam bir paketleme harikasıdır. Gelişmekte olan civcivin gereksinim duyduğu tüm
besin ve suyu sağlar. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller
içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür.
Gelişmekte
olan civcivin besine ve suya olduğu kadar oksijen almaya ve karbondioksitini
dışarı atmaya da gereksinimi vardır. Civcivin ayrıca bir ısı kaynağına,
kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına, bakterilerin
bulaşmasına ve mekanik darbelere karşı bir koruma sistemine gereksinimi vardır.
Tüm bu gereksinimleri yumurta kabuğu karşılar. Civciv, kabuk zarlarının iç
yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve
karbondioksitini atar. Gaz alıp verme, erişkin hayvanlarda olduğu gibi
akciğerlerle değil, kabuktaki küçük gözenekler yoluyla olur.
Yumurta
kabukları, şaşırtıcı ölçüde sağlam olmalarına karşın, çok da incedir. Bu
özellik, kuluçkadaki ana ya da babanın ısısının, yumurtanın içine kadar kolayca
iletilmesini sağlar.
Gerekli Bir Kayıp
Kuluçka dönemi sırasında, yumurtadaki suyun ortalama %16'sı gözeneklerden dışarı buharlaşarak kaybolur. Biyologlar eskiden bu su kaybının, yumurta kabuğunun hava geçirebilen yapısı nedeniyle zorunlu, ama zararlı bir kayıp olduğunu düşünüyorlardı. Oysa son araştırmalar, bu su kaybının civcivin yumurtadan çıkması için gerekli olduğunu göstermiştir. Civcivin yumurtadan çıkarken gagasındaki yumurta dişini kullanarak kendisine bir delik açtığı ilk aşamada, fazla oksijene ve başını oynatacak kadar bir boşluğa gereksinimi vardır. Bu gereksinimler, yumurtadaki suyun kaybedilmesi, dolayısıyla yer açılması ve bu açılan yerde daha çok oksijen bulundurulmasıyla karşılanır.
Konunun
daha da ilginç olan yönü, farklı yumurta kabuklarının su kaybetme oranlarının
da, ideal olan % 15-20'lik su kaybını sağlayacak şekilde ayarlanmış olmasıdır.
Örneğin, dalgıç kuşu yumurtasının su kaybetme oranı, daha kuru ortamda
kuluçkaya yatırılan aynı büyüklükteki bir başka yumurtadan üç kat daha
fazladır.
Yumurtadaki Dayanıklılık Tasarımı
Bir
yumurta kabuğunun, gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar sağlam
da olması gerekir. Kabuk, gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak
ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır.
Nitekim kuş yumurtalarına baktığımızda, son derece dayanaklı bir biçimde tasarlandıklarını görürüz. Allah, küçük ve büyük yumurtaları birbirinden farklı şekilde yaratmıştır. Büyük kuşların yumurtaları genellikle sert ve esnek olmayan bir yapıya sahiptir. Daha küçük kuşların yumurtaları ise yumuşak ve esnektir.
Tavuk
yumurtalarının kabukları sert ve gevrektir ancak yuvada birbirleri üzerine
yuvarlandıklarında kırılmaz. Bu tür kabuk, aslında tüm iri yumurtalarda
bulunmaktadır. Bu sağlamlık, yumurtayı saldırganlardan korumaktadır. Eğer bu
sert ve gevrek kabukları küçük yumurtalarda olsaydı çok çabuk kırılırlardı.
Araştırmalar, küçük yumurtalardaki kabukların gevrek değil, ama dayanıklı ve
esnek olduğunu göstermektedir. Olası bir darbede esneyebilmeleri onları
kırılmaktan kurtarır.
Bir
kabuğun gevrek ya da esnek yapıda olması, sadece civcivi korumak açısından
değil, onun dünyaya geliş biçimi açısından da belirleyici rol oynar. Sert ve
gevrek bir kabuktan çıkacak olan civcivin, kafasını ve bacaklarını çıkarmadan
önce yumurtanın basık ucunda sadece bir-iki delik açması yeterlidir. Böylece
delikleri birleştiren bir takım çatlaklar oluşur ve civciv şapka biçiminde bir
kapağı kaldırmakla özgürlüğüne kavuşabilir.28
Yorumlar
Yorum Gönder